Faşizm, tek adam diktatörlüğü rejimini kurumsallaştıracak nihai hamleye girişti. Referandumla birlikte, şu ana kadar adım adım geliştirdiği zorbalığı, anayasal bir zemine oturtma peşinde. Kendi faşist aklınca, Gezi isyanı ve Haziran seçimiyle büyüyen halklarımızın barış ve özgürlük umudunu boğmak için rövanşı bu şekilde alacak. Önce 1 Kasım darbesi, ardından OHAL ve şimdi son adım başkanlık…
Üniversiteler, faşist diktatörlüğün hedef tahtasında. Diktatörlük, üniversiteleri fethetme anlayışıyla yükleniyor; özgürlükten yana öğrencilere, akademisyenlere nefes alınacak alan bırakılmamaya çalışılıyor.
Halk için bilimi, barışı ve özgürlüğü savunan hocalarımız üniversitelerden atılıyor. Bizlere, atanmış yandaş rektörlerce disiplin cezaları yağdırılıyor. Üniversiteler, özel güvenlikler ve polis işgali altında. Nereye baksak kamera. Özgürlük savunucularından boşaltılacak alana eli sopalı cihatçı çeteler yerleştirilmeye çalışılıyor.
Yaratıcı düşüncenin boy verebileceği özgürlük iklimi olmadan bilim gelişebilir mi? Diktatörlük, üniversitelerden bilimi kapı dışarı etme derdinde. O çok özlemini duyduğu “dindar-kindar nesil” başka nasıl yaratılabilecek?…
Üniversitelere bu düşmanlık neden?
Diktatör, üniversitelere baktıkça Gezi’yi hatırlıyor, uykuları kaçıyor. Ne yapsa boş, üniversiteleri teslim alamıyor. Onun bilime düşman, özgürlüğe düşman aklı, üniversitelerin bünyesine uymuyor; diktatörlük üniversitelerde tutunamıyor. Ülkede ilk sırada yer alan AKP, üniversitelerde sonlarda. Başa çıkamadığı bu gerçekliği diktatör hazmedemiyor. Akademisyenlere saldırıyor. Öğrencilere saldırıyor. Sonuç alamadıkça daha da hırçınlaşıyor… Yine olmuyor, yine olmuyor…
Bu kadar güç kudret gösterisi, bu paranoya ruh hali, bu saldırganlık, derin bir güçsüzlüğün ve korkunun dışavurumudur. Faşist diktatörlük, tüm kurumlarıyla ve tekçi ideolojisiyle çözülen, çürüyen bir sistemin üzerine saltanatını inşa etme peşindedir. Sistem battıkça, diktatörün tahtı da sallanmaktadır. Ayakta kalmak için elinde bir tek “zorbalık ve güç gösterisi” silahı kalmıştır. Toplumun her kesimi, bu “büyük” gücün önünde eğilmeye zorlanmaktadır. Bu illüzyona karşı dik duruş, diktatörlüğün büyüsünü bozmaktadır. Özgürlükten yana her ses, onu allak bullak etmektedir.
Üniversiteler, oyunu bozan en önemli dinamiktir. Ve diktatörlüğün önüne koyduğu nihai hamlede, üniversiteler yine tarihsel rolünü oynayacaktır. Korkunun ecele faydası yok! Gezi’yi yaratan, savaşa karşı barışı, zorbalığa karşı özgürlüğü, halk için bilimi savunan üniversiteliler, diktatörün kâbusu olmaya devam edecektir.
DirenÜniversite olarak bizler de tüm üniversitelileri “diktatörlüğe hayır” demeye çağırıyoruz!
Üniversitelerden, sokaklardan yükselen “Başkanlığa Hayır! Gençlik Var!” sesine sesimizi katacağımızı ilan ediyoruz!