Nasıl bir ülkede yaşıyoruz! Dört yanı sarmış canlı bombalar, katliamlar, kitlesel ölümler… Ve sivil olanıyla, askeri olanıyla darbeler… Demokratik bir ülkede normal kabul edilecek şeyler mi bütün bunlar? Ancak, baskıcı, otoriter rejimlerin ürünleri sayılacak bu olaylar normalleştirilmeye, hayatlarımızın bir parçası haline getirilmeye çalışılıyor. Bu tablo, iktidarı tek başına elinde tutan Saray’ın eseridir. Hiç bir köprü, bu yüz karası gerçeği maskeleyemez!
Ne yaşandı bu ülkede 15 Temmuz’da? Ordu içerisinde bir grubun darbe girişimi. Bizler Haziran seçimi sonrası sürece de darbe süreci dememiş miydik? Darbenin sahibi Saray değil miydi? Saray, bu darbede orduyla da ittifak kurmamış mıydı? Evet, bu sıraladıklarımız doğru. O halde 15 Temmuz darbesi, ordu içerisinde Saray’la ittifak halinde olmayan ve Saray’la başı dertte olan askerlerin işi anlamına geliyor. Nitekim 15 Temmuz darbesi, “erken kalkan yol alır” misali tam da Saray’ın onları tasfiye etmeyi hedeflediği Ağustos başında gerçekleşecek Yüksek Askeri Şura toplantısı öncesi gerçekleşti.
Saray’la başlarının dertte olması, giderek derinleştirilen diktatörlük rejiminden de rahatsız oldukları anlamına gelebilir mi? Yani diktatörü devirmek istemek, otomatik olarak diktatörlük rejimini de devirmek istemekle aynı anlamı taşır mı? Net olarak yanıtımız HAYIR!
Demokrasi ve özgürlükler, darbeyle tepeden inip gelmez. Darbecilerin de zaten demokrasi ve özgürlükleri geliştirmek gibi bir dertleri yoktur. Onlar, yok olmamak için yok etme yolunu seçmişlerdir; dertleri kendi konumlarıdır. Özgürlük, ona gereksinim duyanın, ona hasret olanın istemesiyle, mücadelesiyle kazanılır. Özgürlük, siviliyle üniformalısıyla darbecilerin iktidar kavgasında değil, kendi ellerimizdedir.
Şimdi AKP/Saray, devlet mekanizmaları içerisindeki kontrolünü güçlendirmek ve başkanlığa giden yolda koşar adım yürümek için daha güçlü bir fırsat yakaladığını düşünmektedir. Günde 5 değil, 35 sefer camilerden okuttuğu ezanları ve sokaklarımızdan gece gündüz duyulmaya başlanan mehter marşları, nasıl bir geleceği hedeflediklerini ortaya koymaktadır. Bu yürüyüşün kitle gücünü de yaratmışlardır ve bu kitle giderek daha saldırgan hale getirilmektedir.
Bir şeyi hiç bir zaman unutmamalıyız! Bizler Gezi gençliğiyiz. Ne olursa olsun, diktatör bu gerçeği bir an olsun unutmuyor. Ne yaşarsa yaşasın döne döne Gezicilere saldırıyor. Öfkesi korkusundandır! Korkunun da ecele faydası yoktur!…
Tüm üniversitelileri, diktatöre ve giderek kesif bir hal alan diktatörlük rejimine karşı direnişi büyütmeye çağırıyoruz!
Tüm üniveritelileri, Saray tarafından saldırganlıştırılan ve üzerimize salınan çetelere karşı yaşamımızı, yaşam alanlarımızı savunmaya çağırıyoruz!
Tüm üniversitelileri, bizlere normal kabul ettirilmeye, kanıksatılmaya çalışılan diktatörlük mahsulü anormallikleri reddetmeye çağırıyoruz!
Tüm üniversitelileri, karabasan gibi üzerimize üzerimize çöken ve yaşamlarımızı cehenneme çeviren diktatörlükten hesap sormaya çağırıyoruz!
Sokak! İsyan! Özgürlük!
Darbeler Rejimine ve Diktatörlüğe Diren Üniversite!